İnovasyonun Karanlık Yüzü
Uzgörü çalışmalarının öngördüğü, ancak gündelik hayatın kaosunda fark edilmesi zor olan satır aralarında aslında sadece bakmak ile görülüverecek olan bazı detaylar var. Tabii koşarcasına okumayıp odaklanabilmek mümkün olur ise…
Koşmak en ilkel atalarımızdan bizlere kalan bir miras. Hayatta kalmak, avlanmak için koşmak… Bugünlerde koşma biçimlerimiz yaşamın gerçeğinden kaçarak saklandığımız iş hayatlarımız, kurduğumuz ancak bizleri beslemekte yetersiz kalan sosyo-ekonomik sistemler içerisinde koş-uştur-mak halini almış durumda. Daha iyisi, daha yenisi, daha güzeli için koşmak.
Koşmak kavramının içermediği şey olan sakinlik ve odaklanmayı çağrıştıran zihnime Akira Kurosawa’nın filmindeki o sahne geliyor; Çöldeki yalnız adamın yabancı avcılar ile atış talimi yaptığı o ünlü sahne hani… Yabancılar yedikleri konservenin tenekesine ateş ederek eğlenmeyi isterler. Dersu Uzala gider tenekeyi alır ve yerine bir taş koyar… Yabancılar için bu anlamsızdır… Çöldeki bir adam için ise anlamlı… “Belki lazım olur” der gülümseyerek.
Şimdi tüm bunların inovasyonla ne ilgisi var birlikte bakalım: inovasyon yenileşmedir. Yenileşimdir. Girişimcilik ise bu yenileşim çığının önünde koşarken ona şekil vermeye, içinde yer alırken altında kalıp yok olmamaya çalışan heykeltraş bir kayakçıyı andırıyor. Adrenalin yüksek… Ancak henüz siz bir yeniliği inşa ederken bir diğer bilim insanının ya da bir araştırmacının onu yıkarak üzerine daha da yenisini inşa etmekte olduğunu duymak an meselesidir. Bu nedenle girişimlerin ve yeniliğin zombileşme oranının düşük tutulması hiç de kolay değil. Ekonominin bir kutsal ekonomiye dönüşmesi için de henüz zaman var gibi görünüyor.
I Robot filminin o muhteşem finalini hatırlayınız… Geçmiş teknolojilerin harikaları o “en yeni ve en muhteşem olan”ın karşısında “eski ve artık olan” halini almıştır. Burada ifade etmek istediğim yeniliğin durdurulması gerektiği değildir. Bu zaten mümkün değil. Kurzweil’e göre evrimimizin bu dördüncü evresi “insan eli ile yaratılan teknolojinin evrimi”dir. İnsan zekasının evrim hızı, kendi eliyle geliştirdiği bilgisayarların bilişim hızının her yıl iki kat altında kalmaktadır... Neden çığ alegorisini tercih ettiğimi bilmem anlatabiliyor muyum :)
Şimdi senaryoya tekrar bir bakalım: ortalıkta sayısız zombi var (eski teknoloji ve tekraralanan ancak hiçbir stratejiye hizmet etmeleyen, hatta belkide önemi fark edilmeyen girişim fikirleri) Üstümüze bir çığ geliyor (teknolojik evrim) Ancak biz hala Dersu Uzala’nın o derin gülümseme ve ihtiyatını gösteremiyoruz. Çünkü inovasyon kavramı ihtiyat değil risk öncüllü sunulan bir kavramdır. Ben ısrarla şunu hatırlatmak isterim ki hiçbir yenilik bir ilham ve esinlenme olmaksızın açığa çıkmamıştır. O zaman ilham alınan fikir ve teknolojilerin dijitalleşmeye rağmen mekanik üstünlüklerinin farkında olmak ve mekaniği önceliklendirmek gerektiği kanısındayım. Bu nedenle bir teknoloji kullanıcısı değil teknoloji üreticisi olmayı, içimdeki “maker”ı özgür bırakmayı seçtim. Yazılım ve dijitalleşmeye olan çılgın merakıma rağmen mekaniğin gücünü Dersu Uzala’nın gülüşüne emnanet edip; inovasyon uygulama süreçleri için hala farklı bir hız ve bakış açısının aranması gerektiğini düşünmekteyim.
İnovasyona dair bir şeyler okumak istediğim zamanlarda Yıkıcı İnovasyon’u tercih etme sebebim iflah olmaz stratejik düşünme tutkum olmuştur. Keyif aldığım ve naçizane önerebileceğim ilk beş kitap şöyle: “Disruptive Innovation: The Clayten Christensen Collection” ve bir de strateji boyutu için: “Your Strateji Needs Strategy / Martin Reeves” olabilir.
İçtenlikle/SIA.